Ülkenin acil ihtiyacı: Halk Sağlığı Akademisi

Cumhuriyet sağlık sisteminin iki temel kuruluşu olan Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu’nun amaç ve işlevlerine bakmanın tam zamanı.

Cumhuriyet sağlık sisteminin iki temel kuruluşu olan Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu’nun amaç ve işlevlerine bakmanın tam zamanı

 

Ülkenin acil ihtiyacı: Halk Sağlığı Akademisi-Prof.Dr.Necati Dedeoğlu

Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülke sefalet içinde idi. Üç büyük savaştan çıkılmıştı; ne para, ne insangücü ne malzeme vardı. Vatandaşların yüzde 95’i okuryazar değildi, yoksulluk yaygındı. Bütün bunların üzerine salgın hastalıklar ülkeyi kavuruyordu.

Sağlık Bakanlığı işte bu koşullarda kuruldu ve bir bakan (Dr. Adnan Adıvar), bir sekreter ile birlikte Ankara Valiliği’nin bir odasında çalışmalara başladı. Cumhuriyet dönemi sağlık hizmetlerinin yapılanmasına damgasını vuran ise 15 yıl sağlık bakanlığı yapmış olan Dr. Refik Saydam’dır. Dr. Saydam Atatürk ile Samsun’a çıkmış olan üç hekimden biridir. Savaşlar sırasında sahada aktif görev alıp hastalık mücadelesinde başarılar göstermiştir.

Dr. Saydam bu yokluklar içinde en kısa sürede ve en ucuza gerçekleştirilebilecek önlemleri almak zorunda idi. Sağlık Bakanlığı tarafından 1925 yılında hazırlanan ilk çalışma planında gözetilen hedefler şu şekilde idi:

-   Devlet sağlık örgütünü genişletmek

-   Hekim, sağlık memuru ve ebe yetiştirmek

-   Sıtma, verem, trahom, frengi ve kuduz gibi önemli hastalıklarla savaşmak

-   Sağlıkla ilgili mevzuat hazırlamak

-   Sağlık ve sosyal yardım örgütünü köye kadar götürmek

ÖNCELİK KORUYUCU HİZMETLERDE

Görüldüğü gibi öncelik koruyucu hizmetlerde idi. Değişik illerde yedi tane “Numune” hastanesi kurulmuş, pahalı ama sağlığa fazla katkısı olmayan tedavi hizmetlerinin yerel yönetimlerce karşılanması istenmiştir.

Refik Saydam planladığı hizmetlere destek sağlamak için iki kuruma daha ihtiyaç duymuştur: Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu. Arapça “hifz” koruma demek olup “sıhha” ise sağlık anlamını taşımaktadır. Her iki kurum da 1928 yılında çıkarılan bir kanunla kurulmuşsa da okul 1936 yılına kadar aktif bir görev yapamamıştır.

Bu kurumlardan Hıfzıssıhha Enstitüsü, Paris’teki Pastör Enstitüsü örnek alınarak kurulmuştu ve şu görevleri yapacaktı:

-   Mikrobiyolojik, serolojik, parazitolojik, hematolojik, toksikolojik ve kimyasal analizler yapmak

-   Gıda ve suların kontrollerini yapmak, bunların normlarını saptamak

-   Farmasötik ve biyolojik maddelere ruhsat vermek, numunelerini incelemek, ilaçların biyolojik aktivite ve toksisitelerini izlemek

-   Çeşitli aşı ve serumları hazırlamak

-   Laboratuvar analiz metotlarını geliştirmek, standardize etmek

-   Uzman ve teknik eleman yetiştirmek, bilimsel araştırma ve yayın yapmak (Bilime önemli katkılarda bulunmuş olan Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi halen yayınlanmaktadır)

-   Bölge Hıfzıssıhha enstitüleri açmak (6 tane açılmıştır), laboratuvar hayvanı yetiştirmek 

Enstitü, kapatıldığı 2011 yılına kadar ülkenin referans laboratuvarı olarak görev yapmış, ülkenin tüm bakteriyolojik aşı ve serumlarını üretmiş, yurtdışından gelen ilaç ve aşıların denetimini yapmış, uzman yetiştirmiştir. Kapanmasıyla beraber çalışan yetkin elemanlar yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli kurumlara dağılmışlardır. 

İNSAN YAŞAMINI VERİMLİ KILMAK

Hıfzıssıhha Okulu 1936 yılında çıkartılan bir yasa gereği ve aynı yıl bizzat bakan Refik Saydam tarafından açılmıştır. Okul bir sürekli eğitim kurumu olarak düşünülmüş ve multidisipliner eğitimi hedeflemişti. Açılış nutkunda Refik Saydam sağlık hizmetlerinin amacının insan yaşamını verimli kılmak ve sağlıklı olarak uzatmak olduğunu belirtiyor, hekimin koruyucu hizmetlerdeki görevinin önemini vurguluyor, sadece hastalara hizmetinde değil, sağlam insanların sağlıklarının korunmasında da önemli rolü olduğunu söylüyordu.

Hıfzıssıhha Okulu’nun yasası 1941 yılında yenilenmiş ve görevleri şu şekilde tanımlanmıştır.

“Okul, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı merkez teşkilatına bağlı, bütçesi bakanlık program bütçesi içinde yer alır ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın gerek görmesi ve düzenleyeceği programlar üzerine tabipler ve diğer sağlık personeline, eczacı ve kimyagerlere, küçük sağlık memurlarına genel ve kişisel sağlık ile bunlardan memur olanların sağlık, fen ve idari görevlerine ait uygulamalı ve teorik geliştirme eğitimi verir.

Her türlü bilimsel konulara ait konferanslar düzenler ve yayın yapar.

Okul ayrıca maarif sağlık müfettişleri, ziraat müfettişleri, öğretmenler, mühendisler, iş müfettişleri ve gerek görülen diğer mesleklere sağlık ve tıp konularında geliştirme eğitimleri verir.

Dersler için gerekli uygulama laboratuvarları ve eğitici örnekler içeren müzeler kurulacaktır. 

Bakanlık uygun gördüğünde yabancı uzmanlar çalıştırılabilecektir.”

Okulun kurulmasında benzer şekilde Zagreb, Tahran ve İskenderiye Halk Sağlığı Okulları’na da destek sağlamış olan Rockfeller Vakfı’nın önemli katkısı olmuştur. Nitekim okulun ilk müdürü de dört yıl süreyle görev yapan Dr. Ralph Collins’tir. Daha sonraki yıllarda vakıf ayrıca burs, kitap, malzeme ve eğitici uzman desteği sağlamıştır. Okul açıldıktan sonra hekimler ve diğer sağlık personeli için “geliştirme” kursları açtı. Laboratuvar çalışmaları yaptı, yayınlar çıkarttı. Ancak okulun çalışmaları çeşitli nedenlerle tam verimli olamamıştır.

OKULUN EN PARLAK DÖNEMİ

1958 yılında Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Biyolojikler ve Antibiyotikler Kontrol Şefi olarak çalışan Mikrobiyoloji Doçenti Nusret H. Fişek Hıfzıssıhha Okulu Müdürü olarak atandıktan sonra okulda bir reorganizasyona gidilmiş ve 12 şube kurulmuştur. Okul Dünya Sağlık Örgütü’nden aldığı yardımlarla yeni laboratuvarlar açmış, yeni eğitimlere ve araştırmalara başlamıştır. 1960 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Müsteşarlığı’na atanan Dr. Fişek, 1965 yılı sonuna kadar Hıfzıssıhha Okulu Müdürlüğü görevini de sürdürmüştür.

Bu dönem okulun en parlak dönemidir. Ülkemizde ilk kez iki yıllık bir eğitimle “Halk Sağlığı Uzmanı” yetiştirilmeye başlanmıştır. Okulun kapatıldığı 1983 yılına kadar 98 hekime Halk Sağlığı Diploması verilmiştir. Yeni başlayan sosyalizasyon ile ilgili denetimler yapılmış, formlar geliştirilmiştir. Bir kısmı Johns Hopkins Üniversitesi ile birlikte önemli araştırmalar yürütülmüştür. Saha araştırmalarıyla Tüberküloz mücadelesi için değerli bulgular elde edilmiş, rehberler hazırlanmıştır. Yine bu dönemde çeşitli sağlık elemanlarına farklı konularda kurslar düzenlenmiştir. Bakanlığa çeşitli konularda danışmanlık yapılmış ve mevzuat hazırlanmıştır.

Hıfzıssıhha Okulu 1983 yılında kapatıldı. Böylece her ülkede birkaç tane bulunan ve halk sağlığı açısından önemli işlevleri olan ülkemizin tek Hıfzıssıhha Okulu sonlandırılmış oldu. Daha sonra “Hıfzıssıhha Mektebi” adı altında bazı çalışmalar yapılmışsa da enstitü ile beraber 2011 yılında yasal olarak da kapatılmıştır. Bu kapanmanın, ülkemizdeki diğer ekonomik gelişmelere paralel olarak sosyal ve koruyucu hekimliğin gerilemesi, özel ve tedavi edici hekimliğin teşvik edilmesi dönemine rastlaması tesadüf olmasa gerektir.

Okulun kapanmasında pek çok etmen vardır. İlk planda yönetici eğitimine ve danışmanlığa ihtiyaç duymayan bakanlar ve bürokratlar gelir. Bakanlık eğitimi olsun olmasın, kendi istediği kişiyi yönetici olarak atamak istiyordu. Ayrıca her şeyi iyi bilen yöneticiler danışmaya gerek duymuyorlardı. Okul idari ve mali açıdan bakanlığa bağlı idi. Bu yüzden bazen okula gerekmeyen personel, müdürün bir talebi olmadığı halde tepeden atanabiliyordu. Personele yeterli maaş verilemiyor, bazı araştırmalar için para bulunamıyordu. Okulun akademik bir niteliği yoktu. Bu yüzden yurtdışında da eğitim görmüş eğitici uzmanları okulda tutmak mümkün olmuyordu. Bu uzmanlar okuldan ayrılarak belli başlı üniversitelerin halk sağlığı bölümlerini kurmuşlardır.

SADECE TIP FAKÜLTELERİ YETMEZ

Okulun bağımsız bir “Halk Sağlığı Akademisi”niteliği kazanması için çeşitli girişimler olduysa da bunlar kadük kalmıştır. Ancak halk sağlığı eğitimi sadece tıp fakültelerinde verilemez. Halk sağlığı multidisipliner bir bilimdir. Öğretmen de, sosyal bilimci de halk sağlığı uzmanı olabilir ve uygulamalara çok şey katarlar. Kaldı ki hiçbir tıp fakültesinde halk sağlığının çeşitli bilim dallarında eğitim verebilecek sayıda uzman eğitici bulundurulamaz. Bir Halk Sağlığı Akademisi’nin Sağlık Bakanlığı ile tıp fakültelerinden çok daha yakın ilişkileri olacaktır ki hem eğitim hem gelişme için hayati önem taşır; Sağlık Bakanlığı hak sağlığı biliminin laboratuvarıdır.

Ülkemizde acilen, Sağlık Bakanlığı’ndan özerk ama ortak çalışmalar yapan bir “Halk Sağlığı Akademisi” kurulmalıdır.


Yorumları görüntülemek için giriş yapmalısınız.