Fetva ve Tıp- Osman Elbek

Öteki mahalleyi bilmiyorum ama içerisinde bulunduğum mahalle oldukça tepkisel bir reaksiyon gösterdi bu sempozyuma. Çünkü “tıp” ve “fetva” kelimelerinin yan yana gelmesi bizim mahalle açısından kabul edilemeyecek bir durum.

Hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama Abdullah Tivnikli İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı’nın, 21 – 22 Aralık 2019 tarihinde düzenlendiği “Tıbbi Konularda Fetva Verme Metodolojisi ve Zorluklar Sempozyumu” üzerine sesli düşünmek istiyorum.

Öteki mahalleyi bilmiyorum ama içerisinde bulunduğum mahalle oldukça tepkisel bir reaksiyon gösterdi bu sempozyuma. Çünkü “tıp” ve “fetva” kelimelerinin yan yana gelmesi bizim mahalle açısından kabul edilemeyecek bir durum.

Sempozyumu düzenleyen vakıf, toplantı öncesinde yaptığı açıklamada, tıbbi teknolojideki değişikliklerin genel geçer ahlâk yasalarını değiştirme potansiyeli olduğunu, tartışmaların sağlam temeller ile gerçekleştirilmesinin, felsefî/kelami arka planı ile ele alındıktan sonra pozisyonların belirlenmesinin zorunlu hale geldiğini belirtti.

Vakfın cümlelerine makul ve mantıklı bir gerekçeyle itiraz etmek mümkün mü?

Öte yandan toplantı programı incelendiğinde, genetik mühendislik, delile dayalı tıp ve fıkıh, beyin ölümü, tıbbi bilginin niteliği, yardımcı üreme teknikleri ve fetvalar gibi konuların sempozyumda yer aldığı görülmekte.

İlginç olan birkaç yıl önce tütün kontrolü dersini işlediğim tıp fakültesi öğrencilerin inanç konusuna yaklaşımlarının aksine “bizim mahalle”nin hekimlerinin sempozyuma gösterdiği tepki çok sert oldu. Hekimler, öğrencilerin aksine, bu sempozyumu ağırlıkla şeriatın ülke gündemine adım adım yerleşmesi olarak okudu. Meslek örgütümüzde etkili olan kimi meslektaşlarım ise ne kadar zorlasalar da modern tıbbın laik olduğu ve laik kalacağını ifade etti. Üyesi olmaktan onur duyduğum meslek örgütüm ise tıbbın kaynağının fetvalar değil, bilimsel bilgi olması gerektiği açıklamasında bulundu.

Vakfın web sitesini incelediğimde söz konusu toplantının tıp alanında düzenledikleri ilk toplantı olmadığını fark ettim. Aynı vakıf, bundan önce bu sempozyumun birincisini düzenlemenin yanı sıra, palyatif tıp ve hayatın sonu, mülteciler ve sağlık, tıbbın bedene yaptığı müdahaleler, sağlıkta israf ve yaşamın başlangıcı konularında da sempozyumlar yapmıştı. Benzer biçimde tıp alanını ilgilendiren hayvan etiği, hasta mahremiyeti, tamamlayıcı ve alternatif tıp, tıpta büyük veri, süt akrabalığı ve süt bankası konularında da çalıştaylar gerçekleştirmişti.

Aslında tüm bu toplantı, çalıştay ve sempozyumlar gayet doğal değil mi?


Bir grup insan, belirli bir amaç doğrultusunda adına “vakıf” denilen bir yapı kurmuşlar ve ilgilerini çeken konularda toplantı düzenliyorlar. Bu toplantılara ilgi duyan insanlar da düzenlenen toplantılara katılıyor.

İtiraz edilecek ne var bu konuda?

“Neden tıp konusunu tartışıyorlar?” mı diyeceğiz?

Söyler misiniz; tıp konuları tartışılamaz mı? Ya da tıp konularını sadece tıpçılar mı tartışacak? Daha önemlisi tıbbın tartışma gündemine aldığı konular her birimizin hayatını ilgilendirmiyor mu? Hal böyleyse bu konuları sadece “laik modern tıpçılar”ın mı tartışmaya hakkı var? 

Geçelim bu saçma itirazları...

Özgürlük

Kabul edelim ki, özgürlük, kendimizden başkası için özgürlüğü tahayyül edebildiğimiz yerde başlar. Herhangi bir keyfi gerekçeyle onu sınırlandırdığımız yerde de biter.

O halde herkes her şeyi yapsın... Herkesin doğrusu kendisine.... Herkes kafasına göre takılsın...

Tam öyle değil!

Herkes her şeyi tartışsın, konuşsun, müzâkere etsin, yazılar yazsın... hiç sorun yok. Ama eğer tartışılan, yazılan, söyleyip edilen bir diğerini ötekileştiriyorsa, bir diğerini nefret nesnesi haline getiriyorsa, her ne gerekçeyle olursa olsun bir diğerinin insan hakkını ihlal ediyorsa ve kendisi için doğru tanımladığını kendisinden başka bir kişi ya da gruba da dayatıyorsa orada özgürlüğü var etmek için sınırlandırma getirilsin.

Konu özelinde konuşursak; ilgili vakfın tıbbi alanı tartışmak için sempozyum ve çalıştaylar düzenlemesinde hiç sorun yoktur kanaatimce. İlgili vakfın süt bankasından yaşamın son dönemine, hayvanlara yaklaşımdan kanıta dayalı tıbbın fıkıh yönünden analizine kadar her konuda görüş üretmesi ve politika önerileri geliştirmesi onların en temel hakkıdır.

Çünkü hayat ve sağlık, tıp alanına ve tıbbın profesyonellerine bırakılamayacak kadar hayati bir alandır.


Ancak Türkiye’de olduğu gibi, herhangi bir vakfın, yapının ya da kişinin, süt – sperm bankası konusunda geliştirdiği olumsuz bakış açısı, “alternatif” tıp alanında geliştirdiği öneriler ya da cinsiyet değiştirme ameliyatları hakkında düşündüğü yasaklar,... o toplumda kamu yetkisini kullanan kişi ve kurumlar aracılığıyla, o toplumun demokratik tartışma süzgecinden geçirilmeden uygulamaya dönüşüyorsa orada sorun var demektir.

Süt – sperm bankası ya da cinsiyet değiştirme gibi görece “büyük” ve bugüne kadar yüzleşemediğimiz sorunlar bir yana bugün itibariyle bu ülkenin hiçbir devlet hastanesinde tıbbın ve hukukun kabul ettiği yasal süreler dahilinde isteğe bağlı küretaj yapılmamaktadır. Ve yine biliyoruz ki, bu fiili yasak, söz konusu vakfın temasa geçtiği ve siyasal İslam’ı doktrin olarak seçen kişilerin “tavsiyeleri”nin emir telakki edilerek uygulamaya konulması nedeniyle gerçekleşmektedir.

O halde Türkiye’de söz konusu vakfın ya da benzeri vakıfların toplantı yapma özgürlüğünden ziyade, ötekinin özgürlüğünü ve haklarını güvence altına alma sorunu vardır.

Çünkü devlet gücünü elinde tutan siyasi iktidar, söz konusu vakıf benzeri yapıların şekillendirdiği bakış açısını topluma dayatmaktadır.

Yani bu bir özgürlük değil, dayatmadır. Ve her dayatma gibi sınırlandırılmalıdır.

Çünkü özgürlüğü var etmek için, ötekinin özgürlüğünü ilga edenlerin özgürlüğü sınırlandırılır. Ancak bu sınırlama, ne tıptan olmayan kimselerin tıbbi konuları tartışamayacağı, ne modern tıbbın laik olduğu ve olacağı, ne de “cahil cühelaların” akıllarının ermediği konuyu konuşamayacağı gerekçesine dayandırılamaz.

Özgürlük, özgürlüğü var etmek için sadece kısıtlanabilir.

O nedenle kısıtlanmasını talep edeceğimiz ve bu uğurda bedel ödemeyi göze alarak mücadele edeceğimiz gerçeklik; İslamı referans alan bir vakfın tıbbi konuları tartışmasını önlemek değil, halen mevcut olan siyasi iktidarın tek tipçi, otoriter ve faşizan karakterinin sınırlandırılması olmalıdır.



Yorumları görüntülemek için giriş yapmalısınız.