Mehmet, markette gezinirken elindeki paraya baktı. Daha emekli aylığını 15 gün önce çekmişti.
Akşama oğlu,gelini ve 2 torunu gelecekti yemeğe.
Akşam, yemeklerini yedikten sonra çay içmeye geçtiklerinde; oğlu
- baba, özkan'ı okuldan alıp sanayiye vercem dedi.
Mehmet, torunu Özkan'a bakıp
- Daha lise 2. sınıfta, liseyi bitirsin dedi.
- Baba, liseyi bitirip ne olcak ! Bizim gibi yevmiyeli mi çalışsın? Haberlerde vardı. MESEM(Meslek Edindirme Merkezi)'ler varmış. Orayı bitirip işyeri açar. Hem aylık 5.500 tl maaş da alacak."
Oğlu çıraklığı övmeye devam ediyordu ama Mehmet için "durdu zaman, durdu dünya, girdi içeri kapıdan düşünceler" kendisini ve oğlunu düşündü, yoksulluk devam ediyodu.
Torunu Özkan'a baktı. Torununun 40 yıl sonraki hayalini düşündü. Aynaya baktı sonra, aynadaki kendi görüntüsüne ne kadar çok benziyordu.
Kendisi de ortaokuldan sonra deniz motoru tamiri işi yapan bir dükkanda Çıraklığa başlamıştı. Horlanmıştı, çok azar yemişti. Deniz Motorunu sık sık tamire getiren gözlüklü, uzun saçlı ve sakallı adam bir şarkısında “Yoksulluk Kader Değil” diyordu. O dönem dinlediği Orhan Gencebay da kadere isyan ediyordu ama değiştirmek için değildi isyanı, serzenişti sadece kabul ediyordu kaderi, değiştirmeyi düşünmüyordu Orhan Gencebay.
Bunları düşünürken, TV'deki haber dikkatini çekti."Yoksulluk çocuklarda, sağlıklı stres tepkisi ve hafıza işlevi için kritik bir beyin bölgesi olan hipokampüsün(Beyindeki hafıza-Bellek bölgesi)boyutundaki azalmayla ilişkilendirilmiş. Erken yaşta yoksulluğa maruz kalan çocukların, duygu düzenlemesi ve bilişsel işlev için kritik olan beyin yapılarında değişiklikler oluyor. Yoksullukla mücadele ederken anne babalar; çocuklarının ihtiyacı olan uyaranları, ilgiyi vermekte yetersiz kalıyorlar."
Mehmet oğlunun bebekliğini hatırladı. Doğduktan 45 gün sonra eşi işe başlamak zorunda kalmıştı. Akşamları kısa zamanlarda ancak çocuklarını görebiliyorlardı.
Haber devam ediyordu, "Araştırmalar, Çocukluğunda yoksul olan bireylerin, yetişkinlikte de yoksul olma ihtimalinin yüksek olduğunu göstermektedir."
Mehmet'in babası da 1957 yılında köyde yaşadığı yoksulluktan dolayı taşı toprağı altın diye İstanbul'a gelmişti.
Haberdeki gibi sanki yoksulluk çocuklara genetik olarak aktarılıyordu.
Spiker; "Yoksulluk kader değildir. Yönetenlerin politik tercihidir. Birazdan bu konuyla ilgili konuklarımız olacak. Tartışacağız."
Mehmet de "Yoksulluk kader değildir !" diye tekrar edince sofradaki herkes ona baktı.
Ben ve okurlar da bir sonra ki yazıya kadar, "Yoksulların kendi kaderini nasıl değiştirebilecekleri üzerine" düşünebiliriz.