Nobel Barış Ödülü sahibi Nükleer Savaşı Önlemek İçin Hekimler Örgütü (IPPNW) öncülüğünde hekimler ve sağlıkçılar bir araya geldiler ve sadece Avrupa’yı değil tüm dünyayı etkileyen savaş tehdidine çözüm üretmeye çağıran metni imzaya açtılar. Hekimler Ukrayna’daki durumu pandeminin yanında mayalanmakta olan yeni bir “tıbbi acil” olarak tanımlıyorlar. Gittikçe artan gerilim, silahlanma yarışı, anlaşmalardan çekilmeler, NATO’nun genişleme stratejisi ve Ukrayna’nın sınırlarının zorlanması meseleyi büsbütün tehdit haline getiriyor. Gelinen noktayı “soğuk savaş” döneminde sıcak çatışmanın eşiğine getiren krizlerle karşılaştıranlar var.
Ukrayna Krizi dünyadaki hegemonya mücadelesinin ve bununla ilişkili çıkar çatışmalarının yeni bir örneği olarak değerlendiriliyor. Karşı karşıya gelenler Rusya ve Ukrayna olarak görünse de hepimiz biliyoruz ki aslında Rusya ve ABD, beraberinde Batılı müttefikleridir. “Sıcak çatışma” olmadan bile gıdadan enerjiye kadar etkileri olacak bir süreci yaşıyoruz. Diplomasi, güven artırıcı tedbirler, barışçıl çözümler gerekiyor. Bunun alternatifi ise korkunç: Kitlesel ölümler, yaşamsal altyapının çökmesi, milyonlarca insanın göç etmek zorunda kalması.
Ukrayna gerilimi konvansiyonel savaş tehdidi yanında nükleer silah kullanımı tehlikesini de hatırlatıyor. Zira karşı karşıya gelen taraflar içinde nükleer silah sahibi dört ülke sayılıyor ve bunların hiçbiri Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nı (TPNW) imzalamadılar. Dikkat çeken başka bir konu Ukrayna'da halen faaliyette olan 15 nükleer santral. Bu santrallerin saldırıyla ya da kazayla hasar görmesi durumunda ortaya çıkabilecek büyük nükleer sızıntı tehlikesinden ya da bir siber saldırıda çökmesiyle ortaya çıkacak enerji sıkıntısından söz ediliyor. Unutmamakta yarar var, Ukrayna dünyanın gördüğü en büyük nükleer santral kazasının, Çernobil’in yaşandığı coğrafyadır.
Tüm bu yaşananlar dünyadaki barış ve nükleer karşıtı mücadelenin ne kadar yaşamsal olduğunu bize hatırlatıyor. Mersin'de, Sinop'ta yıllardır kararlılıkla yürütülen nükleer karşıtı mücadelenin önemi yeniden karşımıza çıkıyor. Ne demeli, iyi ki onlar, kötülüğe karşı iyiliği, ölüme karşı yaşamı savunanlar var.