Sağlıkta Çöküşün Öteki Öyküleri 2,5
Tolga Ersoy
agoni odasında bir NGO: TTB
Agoni: bir metafor olmayarak…
Agoni odası nedir: tıp dışı okurlara için kısa bir açıklama ile başlamak zorunlu bu kısacık
yazıya… Yaşamsal fonksiyonlarını neredeyse tümüyle yitirmiş hastanın/bedenin
tıbbi/mekanik desteklerle ölümü beklediği/bekletildiği “odanın” adıdır. Ötanaziden yanayım;
“fişi çekmekten”; herkes için en hayırlısının bu olduğunu düşünürüm bu durumlarda. Herkes
için. Hasta için, hasta yakınları için, hekimler için ve diğer yakınlar, yakınlıklar için.
Bundan birkaç hafta önce NoktaHaberYorum’da -ve bir başka mecrada- yayınlanan “Sağlıkta
Çöküşün Öteki Öyküler 2” başlıklı yazımın ilk paragraflarında hekimlerinNGO’sunun
yaklaşan seçimlerine işaret eden bir yazımı anımsatmak isterim:
“hekimlerinNGO’sunun” uzunca süreden beri –ve hatta epeyce uzun- Koba’nın bıraktığı
çimenlikte gezinen yetmiş dokuz kalıtları tarafından “mahalle temsilciliği” mantığı ile
yönetildiğini yıllar önce yazmıştım. Ve hatta onlarca yıl önce “hekimlerinNGO’sunun”
“Psikomik Ölümü / Döşeğimde Ölürken” başlığı altında bu içerikteki yazımın yayınlandığını
da anımsatayım. Önerim; “bir çözüm önerisi olarak ötanazi” olmalı şeklindeydi. Kuşkusuz
hekimlerinNGO’sunun ağır abi ve ablalarının “teorik” dünyasında böyle bir çözüme yer
yoktu. Ve gelinen nokta ortadadır. Kariyerist didişme “amiyane” tabirle “sokağa”
düşmüştür. Onlarca yıl boyunca yapılan “tercihlerin” sonuçlarıyla yüzleşmeden,
hesaplaşması yapılmadan hekimlerinNGO’sunun agoni odasından çıkma olasılığı yoktur.
Çözüm önerimde ısrarcıyım; ötanazi cesaretiniz yoksa kaybetmeye odaklanın! Geçmişin
lekelerinden temizlenmenin tek yolu bu ve bu gerçekleşmeden hayata dönüş olanaksız.”
Seçimlerden sonra da görüşümde herhangi bir değişiklik olmadı; olmayacak! Seçimlerde ne
oldu? Her nedense “sol” etiketli candaş medya tarafından büyük ilgi gösterilen TTB
seçimlerinde sol olduğu iddia edilen iki listenin akil adamlar ve aksakallıların araya
girmesiyle teke inmesi sonucunda sol liste seçimi kazanmıştır ya da “diğer” liste kaybetmiştir.
Bu zaferin kutlaması “devrimci süreçte önemli bir dönemeç daha aşıldı” havasıyla yapıldı.
Gazetelerin açılış sayfalarında ve +yorumla bu habere yer ve değer verildi. Her seçimde aynı
gösterinin tekrarladığını “üzülmeden” söyleyebilirim; ortak liste oluşturmak için sürdürülen
derin pazarlıklar bu sefer iki ayrı liste üzerinden sürdürülmüştür. O kadar!
Aslında 1985 yılında mezun olduğum tarihten itibaren ilgilendiğim TTB vakıasıyla ilgili
olarak bunca yıldır seçimler bağlamında da “değişen” bir şey olmamıştır. Sonuç itibariyle
iktidar bileşenlerinin yoğun destek ve baskısıyla oluşturulan “diğer” liste –sağ liste / faşist
liste!- bu seçimi de kaybetmiştir. Ne var ki kazananlar adına bu bir “pirus zaferi” bile
değildir! Neden?
Ne değişmiştir sorusunun yanıtı ancak bir sonraki seçim sürecinde verilebilecektir! Ancak bu
kadar iyimser olabiliyorum…
Ancak;
İster oportünist isterse revizyonist olsun (eskiler bu türden tartışmaları anımsar) her tür ve
boydan solcu durumlarını meşru diğerinin durumunu gayrimeşru olarak tanımlamak için
adına diyalektik dedikleri galatlaşmış bir aforizmaya sıkça başvururlar: “Her şey değişir,
değişmeyen tek şey her şey değişir kuralıdır.” (68, 68’5tan78, 78 kuşakları ve onların müridi
pozisyonundan bir türlü kurtulamayan bir kısım genç pek sever bu tartışmayı… TTB yaş
ortalamasına dikkat)
Ne yazık ki bunun böyle olmadığını “değişmeyen” birçok şey olduğunu biliyor ve görüyoruz.
TTB özelinden gidelim: örneğin 1989’dan beri hekimlerinNGO’sunun yönetimini belirleyen
ve giren –ve bu süreçteki pazarlık hali, tıpkı son seçimlerde olduğu gibi- akil adamlar ya da
ağırveteorikabiablalar hiç değişmiyor… 52’lik bir deste gibi oyuna o dönem için girmeyenler
sonraki elde kendilerine sıra geleceğini biliyor, onlardaki bu “bilgi” de değişmiyor. Bu
değişmeyen halin güvencesinde “oyuna devam” hali değişmiyor.
Şişmeye doymayan ego hali hiç değişmiyor.
Sahaya hiç ama hiç dokunmayan dokunamayan “kazanılan seçimlerin sonucu hali” hiç
değişmiyor. TTB nin hekimlere ulaşamama konusundaki aymazlık, umursamazlık ve
eylemsizlik hali hiç değişmiyor. Ve TTB/odalar olmazsa biz ne oluruz korkusu!
Seçimden seçime bu oyuna dahil olanların yaş ortalamasının artıyor olması hiç değişmiyor.
Soru: Aile hekimleri ve yaşı 35’den aşağı olan hekimlerin önemli bir kısmının TTB ile
herhangi bir ilgisinin ve hatta TTB hakkında herhangi bir bilgisinin olmaması neden bu NGO
ruhu/kafası için bir sorun oluşturmuyor? Not: Öteki öykülerimizin devamında yanıt destek
oluşturacak bir iki örneğimiz olacak…
Son olarak şu “onur listesi” meselesi; Bu listeden yer alan isimlerin hekimlik onuruna ne
gibi katkı yaptıkları konusunda bilgi istemenin hakkım olduğunu düşünüyorum. Öteki
öykülerimizin devamında bu “mesele” hakkında da bir iki örneğimiz olacak…