Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, geçimini hayvancılıkla sağlayan bir ülke varmış. Padişah bir gün halkını meydana toplayıp "Sevgili halkım, artık sabah 5'te kalkıp süt sağmak için sıraya girmenize gerek kalmayacak. Hayvanlara yem vermenize de gerek kalmayacak" meydandaki herkes birbirlerine şaşkınlıkla bakmaya başladı. Padişah devam etmiş, "Bunları sizin yerinize artık başkaları yapacak." Meydanda bu sefer fısıldaşmalar başlamıştı. Padişah, meydandaki halka bakmış. Fısıldaşmalar azalıp herkes padişaha bakınca, "uygulamaya yarın başlayacağız." Demiş.
İlk zamanlar çiftçiler yine erken kalkıp ne oluyor diye bakıyormuş. Gerçekten de sütler sağılıyor, yemler veriliyormuş. Bir kısım çiftçiler hariç herkes bu sistemden memnunmuş.
Bir gün sağılan sütlerin miktarı düşmeye başlamış. O gün padişahın gönderdiği kişilerin kulaklarının büyük ve kıllı olduğunu fark etmiş çiftçiler. Garipsemişler ama o ama çok da önemsemememişler.
Başka günlerde kuzuların sayısında yavaş yavaş azalma başlamış. Çiftçiler padişahın gönderdiği kişilerin kuyrukları olduğunu da fark etmiş.
Kuzuların sayısı çok azalınca öfkelenen bazı çiftçiler padişahın gönderdiği kişilere tepki göstermeye başlamışlar. Bir çiftçi bunlardan birini durdurup kuzuların akıbetini sormaya başlayınca homurdanan kişinin yüzündeki maske düşmüş. Çiftçinin gözleri korkudan yuvasından çıkacaktı. Ağzı açık kalmıştı. Karşısındaki bir Kurt'tu.
Türkiye'deki yeni doğan bebekler, kanser hastaları, tedavisi zor hastalıklara sahip olan... yurttaşlar Kurtlara yani özel hastane,özel sağlık işletmelerine teslim edildi. Kurt'un doğasında kuzuyu yeme dürtüsü nasıl varsa, Kapitalist sistemin doğasında ise insan sadece kâr nesnesidir. Özel hastanelerin, göz alıcı görünümü, şık giyimli, güler yüzlü, hastalar için fedakâr görünümünün altındaki Kurt artık daha fazla görünür oldu.