Ülkemizde uzunca bir süredir "ilaç yokluğu" konuşuluyor, birçok mecrada değişik veçhelerden ele alındı. Şu günlerde bu konuyu dile getirirken halk sağlığının çıkarıyla kaderini ortaklaştırması gereken eczacılar, meseleyi kamuoyuna aktarırken kavram setini doğru yerden kurmakla da mükellef. İlaç gibi stratejik bir halk sağlığı "silahının" üzerine konuşurken bu düzenin içinde zamanla kanıksatılmış bazı bakış açılarına ayık olmak gerekiyor. Yoksa, bu köhnemiş düzen bizleri bambaşka yerlere savuracak ideolojik girdileriyle fark etmeden kendi borazanına çevirebilir.
İlaç tedarik zincirinin içindeki öznelere göre şu sıralarda ülkemizde bulunamayan ilaçların, ülkemizde ruhsatlanmış tüm ilaçlara oranı %20-25'lere varmış bulunmakta. Hali hazırdaki politikalar içerisinde bunun ana sorumlusunun ilaçta belirlenen Euro kuruyla(7.86) Euronun güncel değeri(18.10) arasındaki muazzam açı nedeniyle ilaç sanayinin ürettikleri, özellikle patenti kendinde olan tekeli olduğu ilaçları "yeterince kar edemedikleri" gerekçesiyle ülkemizdeki ilaç tedarik zincirine sunmamaları olduğu biliniyor. Buna kamunun ilaç gibi stratejik bir ürünün üretiminden el çekmesini de özellikle eklemek gerek. Devletler yurttaşlarının sağlıklarını korumakla yükümlü aygıtlardır, olmalıdır. Önleyici sağlık hizmetleri bunu sağlamak için en önde gelen yükümlülük olması gerekirken, tedavi amaçlı kullanılan ilaçları üretip hasta yurttaşlara eşit, ücretsiz, zamanında ulaştırmak da bir diğer yükümlülüğünü oluşturmalı.
Az önce, şu gece saatlerinde yaşadığımız bir sorunu anlatmak istiyorum. Özellikle son 2 yıldır yaşanan ilaç yoklukları sürecinde içinde yer aldığım "Boyun Eğmeyenler İlaç Emekçileri" inisiyatifi, acil ilaca ihtiyacı olan hastalıklara sahip yurttaşlarımızın bulamadıkları ilaçları ülkemizin dört bir yanını tarayıp bulmaya çalışan bir dayanışmayı da ördüğü bilindiğinden bir hasta yakını da az önce bize ulaştı. Şöyle diyordu telefonun ucundaki kadın, "çocuk yoğun bakımda. Mersin ve Adana bölgesini taradık bulamadık ilacı, doktorlar çocuğun beyin kanaması geçirme riski var diyor", Alman ilaç tekeli Bayer'in tekeli olduğu "nimodipin" etken maddeli ilacı çaresizce ararken... Gece 00:05 şu an, ülkemizin dört bir yanına haber saldık Adana'da yoğun bakımda can pazarındaki hiç tanımadığımız o çocuk için ve hala bulamadık...
Şimdi eczacılar kimle empati kuracak?
Kar hırsıyla ilacı metalaştırıp akıl almayacak sermayeleri yöneten kan emici ilaç tekelleriyle mi?
Yoksa bu tekellerle kurban pazarında gibi Euro kuru pazarlığına tutuşmuş, kamuyu ilaç üretiminden el çektirmiş sorumsuz yöneticilerle mi?
Ya da üzerine yemin ettikleri üzere, o çocukla mı atacak yüreği?
Kapitalizm akıldışı, insani olmayan, geldiği noktada köhneleşmiş bir düzen. Onun dönderdiği çarkları kanıksamadan dilimizi doğru yerden kurmalıyız.
Bizim kalbimiz bu gece herkesin çocuğu kadar güzel, o Çukurovalı çocukla atacak, ilacını bulmaya çalışarak...
Ve elbet birgün, halkın canını rehin aldıkları o üretim araçlarının başında biz olacağız!