Daha önce 16 Ekim'de yapılması planlanan ancak Bartın'da yaşanan işçi cinayetleri gerekçe gösterilerek ertelenen, sonrasında duyurulan tarih olan 27 Kasım'da, yani geçtiğimiz Pazar yapılan Eczacılık Mitingi'ndeydim ben de binlerce meslektaşım gibi.
Korku ikliminin yaratılmaya çalışıldığı, birçok meslek camiasına baskının arşa ulaştığı günlerde 15-20 bin civarında eczacının yurdun dört bir yanından Ankara'ya büyük bir coşkuyla gelmesi çok kıymetliydi.
Sabahın köründe yüzlerce otobüs dolusu eczacı Ankara ayazında Gölbaşı'ndaki toplanma alanında buluştuğunda güzel bir mitinge gidiyoruz hissi veriyordu. Ertelenmeden önce Tandoğan Meydanı'nda olacağı ilan edilen miting halktan kopuk, daha dar bir alanda Anıtpark'a alınmasına rağmen alana sığmayan eczacılar polisin barikatları genişletmesini gerektirdi.
Son büyük mitingini 14 yıl önce yapmış bir meslek grubunun ülkenin içinde bulunduğu durumda ses çıkaracak olmasının yarattığı heyecan, sahnede başlayan açılış konuşması ve bitmeyen (ama gerçekten bitmeyen, 1 saat civarı) selamlaşmalarla giderek azaldı. Mitingler, sadece fotoğraf vermek için yapılan etkinlikler değildirler. Mitingler, sözünü söylemek; mücadele bayrağı açtığınız sorunlara, bu sorunların müsebbibi olan kurumlara, siyasetçilere, bürokratlara, sistemlere karşı gözdağı vermek; bunları yaparken kendi kitlenizi de açık net hedeflere konsolide etmek gibi amaçları da içeren örgütlü etkinliklerdir. Mitinglerin toplulukları o sürece taşıyan öfkeleri, öfkelerine sebep olan sorunlara karşı takındıkları tavırları yansıtan ruhları vardır. Mitinglerin başarısı ise, o alanda bulunan kitleye öncülük edenlerle kitle arasında kurulan iletişimin sinerjisini mücadele ettikleri şeylere yansıtabilme verimliğiyle ölçülebilir.
İşte bu mitingde kitle vardı ama son dediğim şey yoktu. Hatta şöyle ki kitlenin öfkesi, sahneye çıkan yöneticilerin danışmanlarına hazırlattığı kompozisyonların müsameresinin çok ötesindeydi. İstanbul Eczacı Odası Başkanı dışında dişe dokunur bir kelam eden yoktu. Kimisi "biz sizden razıyız"dan öte gidemedi, kimisi cazgırın yerini aldı, birçoğu kötü birer taşra siyasetçisi tavırlarıyla poz verdi, ama muazzam çoğunluğu saatlerce kitleyi selamladı, selamladı, selamladı. Bu görüntüyü yıllar önce okumasını yaptığım yapılamamış Alman Devrimi okumasındaki bir kesite benzettim.
(sığmayacağı için devamı bu yazıya iliştirilen 2 nolu yazıda)